Bağımlı, Ebeveyn, Çocuk, Davranış

Burçin ŞENEL

Yaşamını bağımlı bir ebeveynin gölgesinde geçirmek zorunda kalan çocuklar ne yazık ki birçok psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Dikkat dağınıklığından sorumlulukları yerine getirmedeki motivasyon kaybına, bağımlı olmaktan öz güven eksikliğine kadar çok geniş bir yelpazeye yayılan sorunlar geleceğin bireylerinin hayatlarını karartabiliyor. Klinik Psikolog Şeyma Ebru Varıcıer, bağımlı ebeveyne sahip çocuklardaki davranış bozukluklarını, bu konuda bağımlı ebeveynin eşine düşen görevleri, Bağımsız Kuşak Programı’nı ve çocukları gelecekte neler beklediğini detaylarıyla aktardı, değerli bilgiler verdi.

Ebeveynlerden birinin bağımlı olması çocukta ne tür davranış bozuklukları ortaya çıkarır? En sık görülen davranış bozuklukları nelerdir?

Genellikle ebeveynlerin alkol veya madde kullanımı ve çocuklarının davranış sorunları arasındaki nedenselliğe dikkat çekilir. İnsan, ilişkilerinde bağ kurmayı, yetiştiği ortamda kendisine bakım veren kişilerden öğrenir. Bağımlılığın olduğu evlerde yetişen çocuklar ise gergin ilişkilerin daha sık yaşandığı bu ortamda, ebeveynleriyle sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlandıkları için diğer bireylerle de bağ kurmakta yetersiz kalabiliyorlar. Aile içinde çok fazla hayal kırıklığı yaşadıklarını için gelecek ilişkileri de “güvensizlik” üzerine temellenebiliyor. Bu durum, aile içi dinamiklerin sık değişmesiyle ve bağımlı ebeveynin davranışlarının öngörülemez olmasıyla da bağlantılı olabilir. Örneğin, alkol etkisinde değilken çocuğuna sevecen bir tavırla yaklaşan ebeveyn, eve alkolün etkisiyle döndüğünde öfkesini kontrol edemediği için şiddete varabilen davranışlarda bulunabilir. Bu durum, özellikle küçük bir çocuk için oldukça kafa karıştırıcıdır. Bu değişken durumlardan evdeki hayatın düzeni de etkilenir. Yemek saatleri, uykuya geçme düzeni günden güne farklılık gösterebilir. Oysa düzenli bir aile ortamı, çocuğun zihinsel, bedensel ve duygusal açıdan sağlıklı gelişim kaydetmesinin en önemli koşullarındandır.

Bağımlı ebeveyne sahip çocukların en yoğun yaşadıkları duygulardan birinin suçluluk duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Çocuklar ebeveynlerinin alkol madde kullanımından ya da kullanım sonucu yaşanan olaylardan kendilerini sorumlu tutabilirler. Utanç duygusu da sıkça deneyimledikleri duygulardandır. Çocuk ailedeki üyelerin tepkilerinden “evin içinde saklanan bir sır” olduğu mesajını alırsa, ailesiyle ilgili paylaşımlarda bulunmaktan kaçınabilir. Evdeki olumsuz ve kontrol edilmesi güç atmosferden dolayı arkadaşlarını davet etmekten çekinebilir. Gerekli durumlarda da yardım istemekte zorlanabilir. Alkol madde kullanımına devam ettiği ve bu nedenle evdekileri üzdüğü için ebeveynine öfke duyabilir. Bu kullanıma tepki veremediği için evdeki diğer üyelere de kızabilir. Aslında bu öfkenin altında çoğu zaman ebeveynini kaybetme korkusu vardır. Bu sorunlar evde devam ettiği için çocuk umutsuzluk, korku ve endişe gibi pek çok duyguyu bir arada yaşar. Bu çocuklar zaman zaman kendilerini beklenmedik tartışmaların içinde bulurlar ve çok fazla şeyi duymaya maruz kalırlar. Ebeveyninin bağımlılık nedeniyle hastalanmasından ya da anne babası arasındaki tartışmaların şiddete dönüşme ihtimalinden dolayı sürekli kaygı içindedirler. Bu sorunları sadece kendilerinin yaşadıklarını düşünüp çaresiz hissedebilirler. Kendi davranışlarına ya da sorunlarının biteceğine dair onay alma beklentisi içinde olabilirler.

Duygular benzer olsa da çocuklar arasında davranışsal olarak birtakım farklılıklar gözlemlenebilir. Bu durum çocuğun içerisinde bulunduğu gelişimsel döneme göre de değişim gösterir. Örneğin, ilkokul çağındaki çocuklarda gözlemlediğimiz depresif belirtilerle, ergenlik çağındaki depresif belirtiler aynı olmayabilir. Küçük çocukların sözlü iletişim becerileri henüz yeterince gelişmemiş olduğundan, duygularını çizdikleri resimlerle ve oyunlarla açığa vururlar. Bunun yanı sıra küçük çocuklarda çabuk öfkelenme, uyku ve iştah sorunları, mide bulantısı gibi bedensel yakınmalar, aşırı hareketlilik ya da huzursuz davranışların sık gözlendiğini söyleyebiliriz. Söz konusu ergenler olduğunda ise, ailelerin en sık paylaştıkları sorunlar; okul başarısında düşüş, evde geçirilen saatlerin giderek azalması ya da uzun saatler odadan çıkmama, aile içinde daha az duygusal paylaşımda bulunma, içe kapanma, kaygı ve panik nöbetleridir. Okul çağındaki çocuklarda dikkat dağınıklığı, sorumlulukları yerine getirmede motivasyon kaybı, okul kurallarına uymada ve katılım sağlamada aksaklıklar, öz güven sorunları görülebilir.  Güncel çalışmaların bir kısmında bu çocukların özellikle hiperaktivite, öğrenme sorunu ve kaygı yaşadıklarına dair bulguların öne çıktığını görmekteyiz.

Bazı çocuklar bağımlılığı olan ebeveyn nedeniyle aile içinde ikinci planda kaldıklarından, hem var olduklarını hatırlatmak hem de evde yaşananları protesto etmek için ciddi davranış sorunları da gösterebilirler. Karşıt olma-karşı gelme bozukluğu, risk almaya, suç işlemeye ya da şiddete yönelik eğilimler, yalan söyleme, hırsızlık, evden veya okuldan kaçma ve alkol madde kullanımı bu ciddi davranışsal sorunlara örnek olarak gösterilebilir.

Bu durumda bağımlı kişinin eşine düşen görevler nelerdir? Çocuklarını bu durum hakkında nasıl bilgilendirmelidir?

Her ailenin zaman zaman stresli dönemleri olabilir. Bağımlılığın olduğu ailelerde ise diğer ailelerde dönemsel olarak yaşanan bu krizler daha sık gözlenebilir. Zamanla bu zorlayıcı olayların boyutu değişmeye, aile fertlerinin yaşam kaliteleri olumsuz etkilenmeye başlar. Bu durum ailedeki tüm ilginin, alkol madde kullanan kişide toplanmasıyla devam eder ve zamanla evdeki diğer bireylerin ihmal edildiği süreçler başlar. Özellikle 0-16 yaş aralığındaki bireyler bu durumdan daha olumsuz etkilenirler. Bu noktada, bağımlılığı olmayan ebeveynin ya da bakım verenin çocuklara yaklaşımının önem kazandığını söyleyebiliriz.

Fertleri arasındaki iletişimin zayıf olduğu, açıkça tanımlanmış, tutarlı, tahmin edilebilir rollerin olmadığı ailelerde az önce bahsettiğimiz sorunlarla daha sık karşılaştığımızı söyleyebilirim. Çocuklar onları eve bağlayan bir unsur olmadığında ya da aidiyet hissedemediklerinde, aileden giderek uzaklaşabiliyor ve ilk aidiyet hissettikleri ortama uyum sağlayabiliyorlar. Eğer bu hissi, riskli bir arkadaş grubunda deneyimliyorlarsa, oradaki ilişkileri yeri geldiğinde kendi ailelerinin üstünde tutabiliyorlar. Bazı ailelerde ise çocuğun evden ayrılmadığını fakat aile ortamından kendini izole ettiğini, fiziksel olarak ulaşılabilir olsa da duygusal olarak ulaşılır olmadığını gözlemliyoruz. Bu nedenle, bağımlılığı olmayan ebeveynler çocuk açısından öncelikle “ulaşılabilir” olmalılar. Çocuğun psikolojik ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılandığından emin olmalılar. Çocuktan anlayış beklememeliler; onu “çocuk” olarak görebilmeliler. Göz kontağı kurarak gününün nasıl geçtiği hakkında kısaca sohbet ederek, sıkıntı yaşadığı durumlara kulak vererek ona önemli olduğunu ve anlaşıldığını hissettirmeliler. Hepsinden önemlisi, “Belki bütün sorunları çözemeyiz ama ben seni dinlemek için buradayım.” mesajını verebilmeliler. Bir çocuğun dış dünyada karşılaştığı durumları ve iç dünyasındaki zorlukları bir ebeveyniyle rahatlıkla paylaşabileceğini bilmesi oldukça önemli ve koruyucu bir faktördür.

Bağımlılığın olduğu evlerde bazen sesler yükselebilir. Gergin olayların öngörüldüğü durumlarda henüz tartışma yaşanmadan önce alınabilecek tedbirler planlanmalıdır. Örneğin, çocuk ile bağımlılığı olmayan ebeveyn arasında gizli bir şifre belirlenebilir ve ebeveyn bu kodu söylediğinde çocuk ortamdan uzaklaşabilir. Kriz durumu bittikten sonra olay hakkında detaya girilmeden çocukla konuşulabilir. Çocuklar gibi yetişkinlerin de zaman zaman birbirleriyle tartışabildikleri, fakat bunun yetişkinlerin çözmesi gereken bir sorun olduğu çocuğa anlatılabilir.

Bazı zamanlarda ev içinde sesi yükselen, öfke patlaması yaşayan kişi çocuğun kendisidir. Bu tür durumlarda öncelikle ebeveynler sakinliklerini korumalıdırlar. Çocuğun da sakinleşmesini bekledikten sonra ne hissettiğini, nasıl yardımcı olabileceklerini konuşabilirler. Yorum yapılmadan, yargılanmadan, dikkatle dinlenmek çocuğu da sakinleştirecektir.

Bağımlılığı olmayan ebeveynler çoğu zaman aile ortamında yeterli desteği alamadıkları için kendilerini yalnız hissedebilirler ve tahammülleri azalabilir. Bu tür durumlarda diğer ebeveyne olan öfkelerini çocuktan çıkartmak yerine çocuğun da zorlandığını ve onun suçu olmadığını kabul etmelidirler. Sık eleştiride bulunarak çocuğun her davranışını düzeltmek yerine evde kurallara uyduğunda, verilen bir sorumluluğu yerine getirdiğinde memnuniyetlerini çocuğa ifade edebilirler. Bu durum çocukta olumlu davranışları daha çok yerine getirme isteğini artırır. Benzer şekilde, çocuğun toplumsal kuralları deneyimlediği okul ortamında ve katılabileceği kurs gibi aktivitelerle yaşıtlarıyla sosyalleşmesi ve öz güven kazanması sağlanabilir.

Bağımlılığı olmayan ebeveynler, çocukların yanında diğer ebeveynin alkol madde kullanmasına olanak vermemeliler. Aile içinde yapılabilecek bir toplantıda ev içi kurallar belirlenerek çocuğu alkol madde kullanım ortamından uzak tutmalılar. Kurallar konusunda gelişim kaydedilemediğinde bir profesyonelden destek isteyebilirler. Hiçbirinin sağlanamadığı durumlarda, bağımlılığı olan ebeveyn alkol madde etkisindeyken çocuklara şiddet uyguluyorsa, konuyla ilgili yasal süreçlere başvurabileceklerini de unutmamalılar. Bu noktada, şiddetin tek türünün fiziksel olmadığını, duygusal, cinsel, ekonomik şiddetin de söz konusu olabildiğini hatırlatmak isterim.

Çocuklar genellikle evdeki gergin ortamı hissederler ve bir şeylerin yolunda gitmediğini bilirler ancak kendilerine açıklama yapılmadığında zihinlerindeki boşluğu kendileri tamamlarlar. Bu durum da gerçeklikten uzak düşüncelere sahip olmalarına hatta sorunu kendilerinde aramalarına yol açabilir. Bu nedenle, bağımlılık durumu çocuktan gizlenmemeli ve belirli bir yaşa geldiklerinde onlara gelişimsel dönemlerine uygun bir şekilde anlatılmalıdır. Bağımlılığı gizlemek aile üyeleri açısından da yıpratıcıdır ve sürdürülebilirliği zordur. Ebeveyninin yaşadığı durumdan çocuğun sorumlu olmadığı anlatılmalıdır.

Çocuğa, bağımlılığı olan yakınının kötü biri olmadığı, bağımlılığın bir hastalık olduğu söylenebilir. Aile üyeleri, çocuğun kendilerini duymadığını ya da dinlemediğini düşünerek yaşanan olayları kendi aralarında detaylı konuştuklarında, çocuk yaşının üstünde bilgiye maruz kalabilir. Oysa çocuğa detay bilgi verilmesi sadece endişelerini artırır. Bunların yanı sıra evdeki tek gündemin bağımlılık olmasından da kaçınılmalıdır.

Kardeşleri olumsuz etkilenmesin diye bağımlı ebeveynin görevlerini üstlenen çocuklarda ne tür psikolojik sorunlar görülür? Duygularını ifade etme güçlüğü gibi durumlar ortaya çıkar mı?

Pek çok ailede olduğu gibi bağımlılığın olduğu ailelerde de belli roller vardır. Bu rollere göre, kişilerin stresle başa çıkma yolları da değişim gösterir. Bazı çocuklar evdeki gergin ortamı neşelendirmeye çalışır; ve aslında bunu korku duygusundan kaçınmak amacıyla yaparlar. Bazıları ihtiyaç duyduğu “görülme” duygusunu kurallara uyarak, derslerini başararak temin ederler. Bu da onlar için evdeki gündemi iyileştirmenin ve sorunları bir süre unutmanın yollarından biridir.

Bağımlı olan ebeveynin “manevi yokluğunda”, kardeşlerinin bakımını üstelenen, yeri geldiğinde kendi ebeveynine de kol kanat geren, bakım veren rolüne bürünen çocuklarla da karşılaşabiliyoruz. Bu durum bir yetişkin için bile zorken, bir çocuk için oldukça ağır bir yüktür. Bu çocuklar erken olgunlaşırlar, kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atmayı kabullenmişlerdir. Yıllarca kendi çocukluğundan, gençliğinden fedakârlık göstererek kardeşlerinin yardım çağrısına koşan bu kişiler, söz konusu kendileri olduğunda yardım istemekte zorlanabilirler. Zorluklarla, duygularını bastırarak başa çıkmayı deneyimledikçe, kendi duygularına yabancı ve kendini ifade etmekte zorlanan bireyler haline gelebilirler.

Her yaşta bağımlı çocuğuna aynı mı yaklaşılmalıdır? Ergen çocukla ilkokula giden bir çocuğun tutumu aynı mıdır?

Elbette hayır. Her çocuk içinde bulunduğu gelişim basamağına göre değerlendirilmeli ve çocuğa bu durum gözetilerek yaklaşılmalıdır. Bağımlı ebeveyne sahip ilkokul çağındaki çocuklar, durumu anlamlandıramadıkları için kafa karışıklığı, endişe, korku ve merak içinde olabilirler. Yaşları küçük olduğu için diğer aile üyeleri tarafından genellikle konuya dair bilgilendirilmezler. İlerleyen süreçlerde ailesel krizlerde giderek içe kapanmaya, tepki vermemeye başladıkları görülebilir. Uykuya dalmada güçlük yaşama, yalnız uyuyamama, bağımlı olmayan ebeveynin yanından ayrılmama gibi durumlar gözlenebilir. Bu noktada, öncelikle çocuğa güven duygusu hissettirilerek yanında olunduğu, her zaman onu dinlemeye açık olunduğu mesajı verilmelidir.

Sanılanın aksine, bağımlılık hakkında konuşulduğunda çocuğun aklında kullanma fikri ya da durduk yere bağımlı olma fikri yerleşmez. Burada önemli olan hangi bilginin nasıl verileceğidir. Sigara, alkol, maddeler hakkında konuşulurken de verilen bilgiler çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Okul öncesi dönemdeki çocuklara maddeler hakkında bilgi vermeye gerek yoktur.

Beş dokuz yaş aralığındaki çocuklar, sözel iletişimin daha çok gelişmesiyle bağlantılı olarak kendilerini daha çok ifade edebilirler; olaylar hakkında dikkatleri daha açıktır. Ebeveynlerini mutsuz gördüklerinde, duygusal anlamda yaşadıkları zorlanmalar, okula adaptasyon süreçlerine de yansıyabilir. Çocuk bu geçiş aşamasında desteklenirse, okul hayatında yeni arkadaşlar edinerek sosyalleşmesi gelişim süreçlerine olumlu yansır.

10-12 yaş aralığındaki çocuklar, garip ve farklı şeylerin nasıl olduğunu öğrenmek isterler. Bu çağdaki çocuklar arkadaşlarının düşüncelerini daha çok önemsemeye, tek başlarına karar almak yerine içinde bulundukları grubun yönlendirmelerine göre hareket etmeye başlayabilirler. Bu nedenle çocuğun arkadaşlarıyla ve anne babalarıyla da arkadaşlık kurulmalı, bu kişiler tanınmaya çalışılmalıdır. Bu dönemde sigara ve alkolün yanı sıra maddelerin etkileri hakkında da bilgi verilebilir. Çocuktan gazetelerde, bültenlerde bağımlılıkla ilgili rastladığı haberleri işaretlemesi istenip birlikte tartışılabilir. Genel bir yaşam becerisi olarak “gerektiğinde hayır diyebilmenin yolları” konuşulabilir.

Ergenlik çağındaki bireyler, kendilerinden memnun ve emin değillerdir. Yetişkinlerle çatışma halinde olabilirler. Bazen yaşıtlarının baskısıyla da mücadele etmek zorunda kalırlar. Aslında duygusal desteğe oldukça ihtiyaç duydukları bir dönemdelerdir. Bu dönemdeki gençlerle sık sık kısa sohbetler gerçekleştirilebilir. Konuşma esnasında, evdeki bağımlılığı olan kişiye dair duygularını paylaşması da desteklenebilir. Gencin sorunlarını açabileceği düşünülmüyorsa, hassas konularda konuşulabileceğine dair güven verilerek konuşmaya davet edilebilir.

Bağımlı ebeveyne sahip çocukları korumak amacıyla devlet tarafından izlenen politika nedir? Dünyadaki örnekler nelerdir?

Bağımlılığın olduğu ailelerde ebeveynlerin çocuğa bakım sağlamada zorlandığı, hatta zaman zaman ihmal ve istismarın söz konusu olduğu durumlar olabilir. Ülkemizde bu tür durumlarda 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca; “Çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi halinde, çocuğun resmi veya özel bakım yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine” yönelik bakım tedbiri uygulandığı olur. Adli-idari merciler, sağlık ve eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Bunun yanı sıra çocukla birlikte bakımından sorumlu kişiler de çocuğun korunmasına yönelik başvuruda bulunabilirler.

Tedbir kararı verilmeden önce bu konuda sosyal inceleme başlatılır. Gerekli tedbire dair kararlar, çocuk hâkimi tarafından alınır. Bakım tedbirinin yanı sıra ihtiyaç tespit edildiğinde danışmanlık, eğitim, sağlık, barınma tedbiri gibi koruyucu ve destekleyici tedbirler de uygulanabilir. İlerleyen süreçte çocuğa uygulanan tedbirin sonuçları incelenerek kaldırılabilir ya da tedbir süresi uzatılabilir. Zaruri durumlarda, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun vesayet hükümleri gereğince (432. madde), bağımlılığı olan ebeveynin de bağımlılık tedavisine katılımı sağlanabilir.

Bu konuda dünya genelindeki uygulamalara bakıldığında, genel olarak benzer tedbirler olduğunu görüyoruz. Amerika’daki 50 eyaletin ve Columbia bölgesinin tümünde, çocukları ebeveynlerinin veya başkalarının ihmalinden koruyan yasalar var. İhmali yasaklayan medeni kanunlar var. Bunlar ihlal edilirse, mahkeme, ebeveynlerin belirli türden yardımları (madde bağımlılığı tedavisi, ebeveynlik dersleri veya öfke kontrolü eğitimi gibi) kabul etmesi, çocuklarının evden uzaklaştırılması veya ebeveynlik haklarının sona erdirilmesi gibi şartlar öne sürebiliyor.

Devletlerin çocuk istismarı ve ihmalini tanımlama biçimlerindeki farklılıklar, özellikle ebeveynlerin alkol madde kullanım sorunlarına yönelik yasal değerlendirmeleri de etkileyebiliyor. Bazı ülkelerde, ebeveynlerin alkol madde kötüye kullanımı kendi başına bir çocuk istismarı ya da ihmali olarak kabul ediliyor. Diğer ülkelerde ise tedbir uygulanması için madde kötüye kullanımından daha fazlasının kanıtlanması bekleniyor. Bazı ülkelerde mahkemenin, bir çocuğun ihmal edildiğine karar vermesi için tedavi görmeyen ebeveynin eylemlerinin kontrolünü kaybettiğini görmesi gerekiyor. Bunlar tespit edilmediği müddetçe ebeveyn gönüllü ve düzenli olarak tedaviye katılıyorsa, ihmal kararı verilmediği de oluyor.

Bakım tedbirinin olumlu yönü, korunma ve destek ihtiyacı olan çocuğun bir an önce sağlıklı yaşam ortamına kavuşturulmasıdır. Olumsuz yönlerine bakıldığında ise, bağımlılığı olan ebeveynin çocuğundan uzak kaldığı için kendisini suçlaması ön plana çıkmaktadır. Öte yandan, bazı araştırmalarda ebeveynlerin önemli bir kısmının bu kararlar sonrası tedaviye devam ettiklerine ve ortaya çıkan olumsuz duyguların üstesinden gelebildiklerine yönelik bilgilere de yer veriliyor.

“Bağımsız Kuşak Programı” nedir? Programın amacı hakkında bilgi verebilir misiniz? Bağımlı ebeveyni olan çocuklar için ne tür önlemler alınmalı, alınıyor?

Merkezlerimize başvuran çoğu danışan yakınından çocuklarının ailece yaşadıkları bu süreçten etkileneceklerine yönelik kaygılarını dinliyoruz. Aile üyeleri, yakınlarının süreçlerine dair çocuklarına nasıl bilgilendirme yapacaklarına ve sağlıklı bir ortamı nasıl sağlayacaklarına yönelik destek ihtiyacı hissediyorlar. Bu ihtiyaca karşılık, ikincil önleme kapsamında çocuklara ve gençlere yönelik uygulanan bir destek programı geliştirildi. Bağımsız Kuşak Programı (BAK), aynı evde yaşayan ve bağımlılığı olmayan ebeveyni ya da bakım vereni merkezimize davet ederek, ailedeki 0-16 yaş aralığında ve risk altında bulunan çocukların korunmasını sağlamaya yönelik gerçekleştirilen bir hizmet türüdür.

BAK programı ile aileye kazandırılacak bilinç ve farkındalık yoluyla ailedeki çocukların alkol madde kullanımından uzak tutulmasını ve ruhsal anlamda sağlıklı kişiler olarak yetişmelerini hedefliyoruz. Bu programı tek bir oturumda gerçekleştiriyoruz. Programın içeriğini ise bağımlılığın olduğu ailelerdeki çocuklara yaklaşım, olası risklere yönelik alınabilecek önlemler oluşturuyor. Görüşmeler neticesinde evdeki çocukla ilgili psikiyatrik bir sorun tespit edilirse gerekli önlemlerin alınması için yönlendirmelerde bulunuyoruz.

Bazı durumlarda alkol madde kullanım sorunu olan kişinin tedaviye başvurması zaman alabiliyor. Bu nedenle, eğer bağımlılığın olduğu evlerde yetişen çocuklardan ya da gençlerden haberdarsak, bağımlılık sorunu olan kişinin tedaviye gelmesini beklemeden bu ailedeki bakım veren kişilerin bilgilendirilmesine yönelik adımlar atmalıyız. YEDAM olarak bağımlılığa müdahalenin yanı sıra aileyi ve danışan yakınlarını bilgilendirmenin oldukça önemli olduğuna sıkça tanık oluyoruz. Gerçekleştirdiğimiz aile görüşmeleri ve danışanlarımızın yakınlarıyla yaptığımız BAK uygulamaları, bu konuya verdiğimiz önemin kanıtlarından biri. Bununla birlikte, Yeşilayımızın geliştirdiği ve Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) Eğitim Programı adını verdiğimiz bir programımız mevcut. Bunu toplumumuzun tamamını bağımlılık hakkında bilgilendirmeyi ve farkındalıklarını artırmayı hedeflediğimiz bir birincil önleme programı olarak tanımlayabiliriz. Her yaşın gelişim özelliklerine uygun içerikler barındırıyor. Sadece bağımlılığın olduğu evlerdeki çocuklara değil, toplumun her kesiminden çocuğa ve gence yönelik oluşturulan bir farkındalık girişimi olduğunu söyleyebiliriz.

Eğitmen hangi durumda ebeveynle iletişime geçmelidir?

Okullardaki rehber öğretmenler, bağımlılığı önleme ve müdahale çalışmalarında oldukça kritik bir öneme sahipler. Çocuğu gerek yalnızken gerekse grup etkinliklerinde ve arkadaş ortamlarında gözlemlediklerinde çocuktaki değişiklikleri gözden kaçırmamış olurlar. Çocukta her zamankinden farklı davranış sorunları (öfke patlamaları, uyum sorunları vb.), duygusal olarak içe çekilme, endişeli veya üzüntülü hal, gece uyuyamamaktan kaynaklı olarak sınıf içinde uyuma, dikkat dağınıklığı, görev ve sorumlulukları ihmal etme ya da okul ortamındaki kuralları takip etmede zorlanma gibi durumlar mevcutsa önce çocukla görüşmeyi deneyebilirler. Sorunları çocuğun olaylara bakış açısı üzerinden anlamaya çalışabilirler.

Duyguları fark edilmeyen, sorunları dinlenilmeyen ailelerdeki çocuklar, birilerinin onları fark edeceğine, kendilerini anlayabileceğine dair inançlarını yitirebilirler. Bazen bu önyargı, dikkatli bir öğretmenin öğrencisine doğru attığı tek bir adımla bertaraf edilebilir. Meraklı gözlerle, sorunlarına kulak veren bir öğretmenle konuşmak, çocuğun anlaşılma duygusunu yaşamasına olanak verir ve çözüme dair içinde bir umut belirir. Bu sayede iletişime ve iş birliğine yeniden açık olur. Ardından eğitmen, ailedeki bağımlı olmayan ebeveynle iletişime geçerek gözlemlerini onunla da paylaşabilir. Öncesinde, bu konuda çocuğu da bilgilendirmesi faydalı olabilir.

Bağımlı bir ailede büyüyen çocukları nasıl bir gelecek bekliyor? Çocuğun yetişkinlik döneminde karşılaşacağı sorunlar nelerdir? Onun da bağımlı olma riski var mıdır? Evlenme, çocuk sahibi olma gibi sorumluluk gerektiren konulardan kaçınma durumlarıyla karşı karşıya kalmaları olası mıdır?

Bağımlılıkta işlevi olan etkenlerden biri de kalıtsal, genetik faktörlerdir. Bağımlılık öyküsüne sahip ailelerdeki çocuklarda alkol madde kullanım riskinin dört beş kat daha yüksek olduğu biliniyor. Benzer şekilde, ebeveynleri sigara içen çocukların tütüne bağımlı olma riskleri iki kat artar. Bunda genetik faktörlerin yanı sıra, çocukların çeşitli davranışları görerek, model alarak öğrenmelerinin de etkisi vardır. Alkol madde kullanımına yönelmelerindeki bir diğer etken ise evdeki huzursuz ortamdan kaynaklı olarak ruhsal sorunlar yaşamaları olabilir.

Bu çocuklar yetişkin olduklarında da çocukluk dönemindeki başa çıkma yöntemlerini sürdürebilirler. Bu durum gelecek için bir problemdir. Babası alkol bağımlısı olan bir çocuk için duygularını inkâr etmek o günün şartlarında yaşamsal olabilirken; yetişkin hayatında bunu yaptığında yakın ilişki kurmada zorlanmasına neden olabilir.

Bu bireyler daha fazla sorumluluk alabilirler ya da sorun çıkarıp uyumsuz davranan bir kişiye de bürünebilirler. Aşırı sorumluluk alan çocuk, yetişkinlik döneminde mükemmeliyetçiliği arayabilir. Ailede günah keçisi olan çocuk, büyüdüğünde de yasal ve ekonomik problemlerini sürdürebilir. Zor durumları espri yaparak, kahkaha atarak bertaraf etmeye çalışan çocuk, büyüdüğünde ortamı neşelendiren fakat yetişkin hayatının, evliliğin ve çocuklarının sorumluluğundan kaçınan biri haline gelebilir. Ani krizlerin yaşandığı ailelerde, değişimlerle ortamdan kendini izole ederek başa çıkan çocuk ise büyüdüğünde olaylara tepkisiz, içe kapanık birine dönüşebilir.

Sonuçta çoğunun yaşamı, bozulan sözlerle, yerine getirilmeyen vaatlerle dolu olduğu için ilişkileri ve dış dünyayı daha tehdit edici olarak algılayabilirler. “Kötü bir şey olacak” kaygısı ile yaşadıkları ilişkileri de sürekli kontrol altında tutmaya çalışabilirler; yakınlaşmada, bağ kurmada güçlük yaşayabilirler. Bu nedenle ilişkiler konusunda daha çekingen, duyguları paylaşmak konusunda da daha korumacı davranabilirler. Bağımlılık alanında yapılmış araştırmaların bir kısmında, bağımlı yakınlarının yetişkinliklerinde duygu körlüğü, duyguları tanımlama ve açıklama konusunda yetersizlik olarak ifade edilen “aleksitimi”yi sık deneyimlediklerine yönelik bulgular vardır.

Bazı araştırmalar bu kişilerin yetişkinlikte de bağımlılık problemi olan biriyle evlenme ihtimallerinin yüksekliğine dikkat çekiyor. Özellikle alkol kullanım bozukluğu olan bireylerin yetişkin çocuklarının neredeyse yarısının, yine alkol kullanım sorunu olan kişilerle evlenme riskine yer veren çalışmalar var. Bununla birlikte çocukluğunda ve gençliğinde alkolden, maddeden nefret eden bu bireylerin ilerleyen yaşlarda yaşadıkları depresyon gibi sorunlarla, geçmişte eleştirdikleri ebeveynlerinin alışkanlıklarını kendilerinin de tekrarladıkları gözlenmektedir. Bunun nedeni, bu bireylerin, ebeveynlerinin zorluklarla başa çıkma yollarını kendi hayatlarında da model almaları olabilir.

Bu kişilerin uzun dönemde yaşadıkları diğer sorunlara benlik saygısında azalma, yalnızlık-soyutlanma, “normal”in ne olduğuna dair kafa karışıklıkları, kendilerine karşı fazla eleştirel olma, duygularını düzenlemede güçlük yaşama, onaylanma ihtiyaçlarının sıklığı, dürtüsel davranma ve bir projeyi baştan sona takip etmede zorlanmayı da ekleyebiliriz. Depresyon, kaygı bozukluğu, kişilik bozuklukları veya somatizasyon bozukluğu da yetişkinliklerinde gözlenebilen sorunlardandır.

Yetişkinlikteki olası sorunlara değindikten sonra biraz da bu bireylerin güçlü yanlarına vurgu yapmak isterim. Bu kişiler güçlü sezgilere sahiplerdir; geçmişte yaşadıkları kaotik aile ortamında var olabilmek için bu beceriyi geliştirmişlerdir. Bazılarının empati duyguları çok yüksektir; başkalarının mücadelelerini anlarlar ve önemserler. Sadıktırlar; güvenle bağlandıkları bir ilişkiye vefa duygularıyla yaklaştıklarında kalıcı dostluklar inşa edebilirler. Dayanıklı bireylerdir; kendi içlerindeki acımasız, eleştirel sesi kıstıklarında aslında pek çok alanda başarı kaydedebilirler.

Bağımlı ebeveynlerin çocukları, çocukluktaki davranış biçimlerini yetişkinlikte sürdürmek zorunda değiller, değişebilirler. Davranışlarını seçme şansları, çocukluktaki ruhsal yaraları “iyileştirme” olanakları vardır. Yaşamayı, hissetmeyi yeniden öğrenebilirler. Bağımlılığı olan kişiye odaklanmak yerine artık enerjilerini uzun zamandır ihmal ettikleri “kendileri” için kullanabilirler. Kim olduklarını yeniden tanımlayabilirler. Değişim yolcuğunda gerektiğinde destek arayabilirler. Bu destek, yeri geldiğinde bir uzman olabildiği gibi, bazen de bir büyükanne, bir öğretmen olabilir. İyileşmek için değişmeyi, değişmek için de bazen risk almayı göze almak gerekir. Bu değişimleri hayata geçirmiş bireylerin otonomilerini yeniden kazandıklarına, sorunlarla daha sağlıklı başa çıktıklarına mutlulukla tanık oluyoruz.

KLİNİK PSİKOLOG ŞEYMA EBRU VARICIER KİMDİR?

Şeyma Ebru Varıcıer, 2016 yılında burslu olarak okuduğu Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden, 2019 yılında İbn Haldun Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı’ndan yüksek onur dereceleriyle mezun oldu. Eğitim hayatı süresince AMATEM birimlerindeki çalışmalara gönüllü destek sağladı. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, T.C. Adalet Bakanlığı ve T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı birimlerde staj yaptı. Bir süre eğitim psikolojisi alanında çalıştıktan sonra, üniversite belediye iş birliğinde halka hizmet veren bir psikoterapi merkezinde görev aldı. Tez, ölçek geliştirme ve bağımlılık alanında araştırma çalışmalarında bulundu. Varıcıer, Yeşilay Danışmanlık Merkezinde (YEDAM) Uzman Klinik Psikolog olarak çalışmaya devam etmektedir.